Svaneti-Mestia


19 Ocak 2019

Svaneti: yaşayan bir etnografya müzesi...





Konumu, kültürü ve tarihi bakımından Gürcistan'ın "en büyüleyici bölgesi" Svaneti'ye yolculuğumuz bir cuma akşamı mesai bitimiyle başladı. 

Batum merkezden 268 km uzaklıktaki Mestia için yola çıktığımızda hava henüz kararmaya başlamıştı. Kobuleti ve Poti'den sonra denizi arkamıza aldık. Zugdidi'nin geniş düzlüklerinden geçip karlı dağ yollarına tırmanarak devam ettiğimiz yolculuğumuzda ay ışığının zirvelerdeki kara düşen yansımasıyla şimdiden heyecanlanmaya başlamıştık bile...




Daha önce bir çok kez Mestia'yı ziyaret etmemize rağmen her seferinde farklı deneyimler ediniyoruz. İlk kez Derin ile birlikte buraya geliyor olmak da farklı heyecan tabi ki. 
Çocukla bu kadar zor bir coğrafyada kayak yapacağız ve yanımızda başka hiç kimse de yok. Evet biraz çılgınca geliyor kulağa. Ama daha önce bir çok kez zor yollarda kış şartlarını Derin ile denedik ve hiç sorun yaşamadık. Çünkü o bir çocuk ve hiç bizim kadar endişe duymuyor. Eğlence varsa, üstelik bol kar varsa daha ne olsun. Derin'in üzüldüğü tek konu kar topu yapamaması oldu. Çünkü kar toz gibi ve kuru yapışmıyor birbirine. 

İklimi sert, yolları buz, dağları yüksek ve kayak pistleri muhteşem.


Gelmeden rezervasyonumuzu yaptığımız arkadaşımız Leri'nin pansiyonu Guesthouse  Edelweiss'deki bizim için önceden ısıtılmış odamıza, "yolda uyuyakalan Derin" ile birlikte yerleşip erkenden uyuyoruz. 5 saatlik bir mesafe, sonu da karlı dağ yolları olunca yorucu oldu çünkü.




Sabah harika kızarmış ekmek kokusuyla uyandığımızda hava pırıl pırıl bizi bekliyor.
Hızlıca kahvaltı yapıp kayak için hazırlanıyoruz. 



Arkadaşımız Andro'dan Derin için kayak takımı kiraladık. Sürekli ayağı büyüyen bir çocuğa kayak takımı almak bizim için henüz mantıklı değil. Belki ilerde alırız. Gürcistan'da kaymaya erken başlayan çocuklar olduğu için küçük numaralar bulmak hiç zor değil. 



Kapıdan çıkar çıkmaz etrafımızda bir sürü köpek belirdi. Hepsi de dost canlısı...




Mestia'da iki ayrı kayak merkezi bulunuyor. Hatsvali merkeze daha yakın, Tetnuldi ise ulaşımı biraz daha zor. 4 yıl önce Hatsvali de kaydığımız için bu kez Tetnuldi'yi tercih ettik. 

Yolu zor olmasına zor evet ama yol boyu manzarası için fazlasıyla değer. 



Doğanın karla kaplı güzelliğini seyretmekten fazla fotoğraf çekemedik doğrusu. Bir de Derin ayağındaki kayak botlarıyla bir an evvel kaymak için sabırsızlanıp durdu. Yol kenarında biraz gönlünü yaptık.  


Gözleri kayaklarında

Mestia merkezden Tetnuldi Kayak Merkezi 25 km uzaklıkta. Tednuldi'ye yakın bir kaç pansiyon da var. Ama etraf oldukça sessiz. Merkezde kalmak bizce daha mantıklı idi.





Kayak merkezi ise pist dışı kayak yapmaya çok uygun. Tetnuldi kayak merkezi adını Tetnuldi  (4858 m) dağından alıyor ve eteklerinde 3160 metre rakımdan kayma imkanı var. Pistleri oldukça geniş ve karşınızda Ushba(4710 m) dağının enteresan görüntüsünü izleyerek kayabiliyorsunuz. 



Pist dışı kayanların izleri


Peki biz Derin ile nasıl kaydık? 




Yeni öğrenenler için yürüyen halı gibi bir lift maalesef yok. Önce Derin'i pistin dip kısmında biraz çalıştırdık. Geçen yıl Atabarı kayak merkezinde başlatmıştık kayağa aslında ama sanırım onları unutmuş, çok hevesle kaymak istedi ve kaydı da :)





Hızlandıkça hoşuna gitti.


 Fren yapmayı denedi.



Bazen de çok yoruldu.



Kendine çok güvendi ve büyük piste çıkmak için ısrar etti. 


Pist uzun, harika dönüşleri var ama üç buçuk yaş için tabi ki zor. Babasının türlü uğraşlarıyla düşe kalka iniş yaptılar. Macera ruhunda olunca zorluklar vız geliyor sanırım.



Güneş batmadan evvel Tetnuldi'nin zirvesini kızıla boyuyor ve arkadaki dolunay ile bize "yarın yine gel" dese de Derin'i taşımaktan yorulan kollarımız buna izin veremeyecek sanırım. 

Şehre dönünce akşam kaldığımız pansiyondaki Svan ailesi ile beraber evin minik kızının doğum günü kutlamasına da katıldık. Derin'in keyfine diyecek yoktu. Konuşmayı beceremeseler de işaret dili ile anlaştığı Svan arkadaşları ile çok eğlendi.



Alt katta büyük bir salonu, üst katta 4 odası olan pansiyonumuzda kahvaltılar enfesti. 
Gürcü kahvaltıları genelde çok çeşitli olmaz. Ama ev sahibi bize iki sabah da farklı lezzetler sundu. Haçapuri (Gürcü usulü peynirli pide) ve peynirli çadi (içinde eriyen peynir olan mısır ekmeği) çok lezzetliydi. 


Şöminenin üzerinde ise şöyle bir yazı vardı.


 "EXCUSE THE MESS. We just wanted you to feel at home"

Ayakkabılarını çıkarıp çocuklarla masa üstlerine çıkan Derin'den anlaşıldığı gibi gerçekten ev rahatlığında hissettik kendimizi.

20 Ocak 2019





Pansiyondan ayrıldığımız ikinci ve son günümüzü müzelere ayırdık. Tarihi yerleri gezmeyi, farklı kültürleri hissetmeyi ailecek seviyoruz. Derin'e etkisi nasıl olacak yıllar sonra bakıp  göreceğiz.




Sabah kapıda yine hayvan dostlarımız karşılıyor bizi.


Sokak aralarında da serbest dolaşan çokça hayvan var. Atlar, sığırlar, domuzlar, köpekler... 





Turizmden önceki geçim kaynakları hayvancılıkmış. 





Şimdi çoğu ev pansiyona dönüşmüş ve bir çoğu da sadece yazın açık. Kış turizmi yaza göre daha az. Yazın bu vadilerin yemyeşil olduğu zamanlarda gürül gürül akan dereleri, şelaleleri ve buzulu ile de çok farklı yürüyüş alternatiflerine sahip. 


Yollar kaygan, her bir yanda buz sarkıtları var ama hava o kadar güzel ki hiç üşümüyoruz.


Taa ki müzeye çevrilmiş eski bir Svan evinin kapısı açılıncaya kadar.



Evin eski sahiplerinin kaçıncı kuşağıdır bilemedik Larissa hanım adam başı 3 lari karışılığında kapılarını açtığı müze eve girdiğimizde şok oluyoruz. Ortaçağdan günümüze kadar bozulmadan gelmiş 50 metrekare genişliğinde, Margiani ailesinin kışı geçirdiği tek bir salon hem de hayvanlarla birlikte !





Svaneti'de kışın o kadar soğukmuş ki ısınmak için tüm hayvanları ile birlikte yaşayabilecekleri gibi bir ev yapmışlar. 

Gözümüz karanlığa alıştıkça ve Larissa hanım anlatmaya başladıkça anlattıklarından üşümeye başlıyoruz. 

Ortada evin reisine ait taht şeklinde bir koltuk, etrafında diğer aile bireyleri için oturma düzeni ve ortalarında açık bir ateş. Ocağın iki metre üzerindeki sisteme taş plakalar dizmişler. Hem yangın çıkmasın hem de ısınan taşlar evi ısıtsın diye. Duman ve koku işini çözememişler. Odanın tavanı simsiyah is. Işık üretsin ve ağır hayvan kokusunu bastırsın diye sürekli çıra yakmışlar. 


Ahşap bölmelerin alt kısmı hayvanlara ait. Girişi arkadaki bir salondan. Salona dalma şansları yok. Sadece kafalarını delikten uzatıp verilen otu yeyip suyu içebiliyorlar ve birlikte yaşadıkları sahipleri hayatta kalsınlar diye kesilecekleri günü bekliyorlar. Odanın diğer tarafında da tavuklar ve yavru koyunlar için ayrılmış bir bölüm de var.




Ahşap kısmın üst kısmı ise ev ahalisinin yattıkları yer. 

Salonun üst katı otluk. Tavandaki küçük delikten otları aşağı çekip hayvanları besliyorlar. 

Tavanda sarkan iri ve dallı bir geyik boynuzuna da kurutmak için etleri asıyorlar. Evin bir köşesinde kiler niyetine küçük ahşap bir bölme var. Büyükçe bir ahşap sanduka da kıyafetleri koymak için. Gardıropları yok.  Başka bir sanduka da mutfak eşyalarını koymak için. 

Eşya sandığı-Gardrop


Minicik pencereden umut gibi sızan ışık fotoğraf çekmeye engel. Zor şartlarda süren bir hayat.. Her an komşu köylerde düşman saldırısı gelebilir. Saldırı haberi gelince evlerinin yanındaki savunma kulelerine koşup sığınıyorlar. Kuleler 5-6 katlı ve dik merdivenlerle yukarı kadar çıkıyor. Her katta aşağıdan düşman gelme ihtimaline karşı çıktıkları merdiven başını kapatacak kaya plakalar bulunuyor. Bu sayede yardım gelene kadar zaman kazanıyorlar.  

Evin dışarıdan görünümü
Evin savunma kulesi




Svaneti'nin silüetini şekillendiren bu kulelerde kim bilir ne acılar yaşandı?

Her katta üzerimize bulaşan tozla yukarı tırmanırken Derin'e ve buraya gelen bir çok turiste eğlence gibi gelen bu dik merdivenlerde acaba kaç çocuk yuvarlandı? 


Kulenin dik merdivenleri

Kulenin en üst katı

Savunma için inşa ettikleri bu kuleler taş ve kerpiçten ve daracık pencerelerinden tüm vadi gözlenebiliyor. Kim bilir bu pencerelerden kaç ok atıldı?



Kule herkese açık, kapıda bir bekleyen filan yok. Müze dedik ama bildiğimiz müze gibi değil yukarıda bahsettiğimiz gibi. Bu tabeladaki numaradan Larissa hanımı arıyorsunuz yukarıdaki evinden gelip sizi orta çağa götüren kapıyı açıyor. 



Dışarıdaki çeşmenin buz gibi akan suyuyla içimizi ferahlatıp büyük müzeye doğru yol alıyoruz. 


Müzeye giriş  7  lari. 

Gürcistan'ın alçak kesimlerinde yaşayan Gürcüler, tehlikeli savaş durumlarında güvende olsunlar diye ikona, mücevher ve el yazmalarını dağlardaki kilise ve kulelere göndererek Svaneti'yi eski kültür deposuna çevirmişler. Ve şimdi bu kıymetli eşyalar da bu müzede sergileniyor. 



Müze evde karanlıkta tam seçilmeyen koltuk düzeni burada süslü ışıklar altında. 


Eski gürcü krallığının haritası.



 Müzede Osmanlılara ait paralar da yer alıyor.



Derin'in biraz kafası karıştı tabi :)

Tarih boyunca güçlü pek çok imparatorluk ordularını bu bölgeye göndermiş. Ancak Svan halkının Kafkas dağlarının dar kanyonları arasında adeta kartal yuvası gibi gizlenmiş yurdu  19. yy ortalarına değin Rusların bölgeye egemen olmasına kadar hiç fethedilmemiş.



Müzeden küçük bir hatıra alıyor ve biz de küçük bir hatıra bırakıp ayrılıyoruz. 




Arabadaki donanımdan dolayı kara batan bir kaç araca yardım edince Derin bunu hemen oyuna dönüştürdü. Maceraya doymayan Derin arabaya bağladığı bavuluyla onu çekmemizi istedi. Tabi ki yapmadık korkmayın :)


Dönüş için erkenden yola çıkmalıyız çünkü yollar bol karlı ve güneşle eriyen kar suyu donmak üzere.



Kafkas dağlarının beş binlik dağlarını arkamıza alıp Batum'a doğru yola koyuluyoruz.
Yollar hep böyle güzel değil tabi. Çoğu yer korku filmini andırıyor.






Yemekleri, pistleri, manzarası, yerli halkın samimiyeti, zor iklim şartları, tarihi hepsi bir bütün olarak burada yerinde görülüp yaşanmalı. Yolunuz mutlaka bu coğrafyaya uğrasın.
Sevgilerle...



Derin'e Not:

1. Seninle yaptığımız her yolculuk bir macera ama en çok bu yolculukta yordun ve güldürdün bizi. Pistin başından beri seni omuzunda indiren baban büyünce sana bunun hesabını soracak.

2. Olur olmaz yerlerde tuvaletin geliyor biliyoruz. Tuz gölünün ortasında, İstanbul Boğaz köprüsünde, Sarp gümrük kapısında gibi... Ama bu kadarını düşünememiştik. Piste bizi taşıyan teleferikte yerden 20 metre havada "çişiiim" diye feryadını unutmayacağız. 


3. Buraya yazdıklarımızın hepsi; önce senin için, sonra bizim için, en son da bizim gibi seyahat etmek isteyenlere küçük bir yardımı olsun diye.... 

Ticari bir kaygımız yok, hepsi anı niyetine, o yüzden yazılar uzun ve bazen sıkıcı olabiliyor. 

4. Hayvan , doğa ve macera sever ruhun her zaman sürsün kızım.




Bitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder