Bir Orman Masalı




18 Mayıs 2018


"Pırıl pırıl gök kuşağını görmek için önce yağmuru yaşamak gerekir " 

Yemyeşil ormanlara ulaşmak için de koca bir kış beklemek gerekirdi ve nihayet karlar eridi bize de yollar açıldı.



Mayıs ayının güzel bir gününde ormanlara doğru yolculuğumuz başladığında Derin 3 yaşını doldurmuş maceracı bir çocuk artık. Evde sürekli kamp, dağ, ağaç, börtü böcek kelimeleri telafuz edildiğinden ve bunu sıkça yaşadığından gerçek bir kamp için heyecan duymaya başlamıştı. Derin ile ilk kampımız henüz 2 aylıkken olmuştu ancak o vakitler zamanının çoğunu uyuyarak geçiren bir bebekti. Şimdi ise her şeyi merak eden enerji dolu bir çocuk. Dolayısı ile Derin'in bu yaşında kamp yapmak bizim için de başka bir deneyim olacaktı.

Şu bir gerçek ki bebekler ile gezmek veya kamp yapmak sanılanın aksine çocuklarla yapılandan daha kolaydır. Sadece süt ile beslenen bir bebek ile ve her daim yanında sıcak ve taze süt varken seyahat etmekten daha kolay ne olabilir?  Oysa şimdi Derin'in yiyeceklerini taze tutmak, planlamak ve hazırlamak daha zahmetli olsa da bu zorluklar bizi bu tutkumuzdan vazgeçiremiyor. Yanımızda küçük bir buzdolabı ve kamp ocağı olması yeterli. Bu yüzden bütün kışı eksiklerimizi gidererek geçirdik. 


Ulaşmamız gereken ilk durak bu güzelim orman köyü. Yusufeli'ne sınır, Artvin Merkeze bağlı Sarıbudak Köyünün mezrası Sarshevi (Gürcüce; beyaz kayalık yer demek) 
Bitki örtüsü de, yaşam tarzı da Karadeniz kıyısından çok farklı olan bu köyde yıllar evvel yapılan geleneksel tarım bugün de sürdürülmeye çalışılıyor. Bir avuç köyünü sever tarafından bu ulaşımı zor köyde patates ve mısır ekiliyor. Tam organik, muhteşem beyaz patatesler köknar ağaçlarının yamacındaki bu soğuk topraklarda hayat buluyor. 

Çorbada bizim de tuzumuz olsun dedik ve amcamıza yardıma geldik. 


Önce tarla kazıldı. Kışın rehaveti atıldı ve toprak bir güzel havalandı.


 Kendine bulduğu küçük kazmasıyla yardımlarını esirgemedi.:) 

Derin'in de yardımlarıyla patatesler toprağa gömüldü ve sevgiyle üstü kapatıldı.
Ne ekersen onu biçersin demiş atalarımız. Biz de yardımlaşmayı, üretmeyi öğretmeye çalışıyoruz Derin'e. Gerisi onun yüreğine kalmış. 

Bu kadar emek, çalışmak yeter biraz da gezelim ormanı tanıyalım.


Geçen sonbaharda bisiklet sahibi olduk. Doğa ile bisiklet birleşimi harika oluyor. Tavsiye ederiz. Çocuk için de ayrıca taşıma koltuğu edindik. Oldukça pratik bir bağlama sistemi var. 



    
  



Bu orman masalında çok sayıda bitki türü var. 


Yola çıkarken  Prof. Dr. Özgür Eminağaoğlu'nın bize hediye ettiği "Artvin'in Doğal Bitkileri"   kitabımızı yanımıza almayı unutmuşuz.  Artvin'in sahip olduğu 2 bin 727 civarındaki bitki çeşitliliği ile Türkiye'nin bu açıdan en zengin ili olduğu bu kitapla belgelenmiş oldu.                                     
              
Burada telefonlar erişime kapalı. Dolayısı ile internet de yok. Onun yerine bol bol çiçek ve cır cır böceği sesi var.







Geceyi 100 yıllık ahşap evde geçirdik.  Gece gerçek bir gece gibiydi. Simsiyah orman karanlığı.


Köydeki işler bitince bizde maceramıza başka bir vadide devam etmek üzere yola çıktık. 


Yol dediğin nedir? İki teker izi mi yoksa asfalt/beton yol mu?




Yukarıdaki fotoğrafta pek belli olmasa da o iki teker izinin olduğu rampadan aşağı inince aşağıdaki görüntü ortaya çıktı :)


Bu tepe Artvin'in kıymetli Genya Tepesi. Uzun bir dağın zirvesini gözünüzde canlandırın, yol mol yok yani. Aslında buraya bir sonraki kamp maceramızın ön keşfi için geldik. Bir kaç günü burada geçirip düzlüklerinde bisiklet sürme programı ile bir sonraki sefere niyet ettik. 

Tepeden Artvin'e bakış atmadan da inmedik. 


Az gittik, uz gittik gece karanlığı basmadan kendimizi Borçka Karagöl'de bulduk. İşte yeni bir macera başlıyor. Hızlıca kamp atıp yemek yapmalıyız, zira ekip aç.
  


Ormanın kalbinde köknarların bizi sarıp sarmaladığı bir yuva bulduk. Derin biraz endişelendi. Kampa karanlıkta başlamak iyi bir tercih değildi aslında. Her yer karanlık ya belki bir bilinmezin içinde hissetti kendini. Neyse ki anne kucağı onu biraz rahatlattı. Karnımızı doyurup erkenden uyuduk. 


Biz epey bir süredir çadır kullanmıyoruz. Arabanın arkasına şişme mat serip uyku tulumunu tercih ediyoruz. Çünkü Toyota Land Cruiser 150 aracımız gerçek bir kamp aracı olduğu için arka koltukları yatırınca arka kısmında 190x120 cm ölçülerinde düz bir alan oluşuyor, biz de bunu değerlendirip çadırdan kurtulduk ve Derin'in konforunu arttırmak adına bu şişme yatağı aldık.

Uyandığında karşılaşacağı manzaradan habersiz mışıl mışıl uyudu maceracı kızımız. Pırıl pırıl bir hava da uyandı ve kahvaltısının tadını çıkardı.



Borçka Karagölde kamp yapmak serbest. Hatta gölün kıyısında çadır kurmak için güzel bir alan da var. Ancak bizim gibi arabada yatanlar ormanın içinde kamp yapabiliyor. Yanımızda bisikletlerimiz de olduğu için etrafı bisikletle gezebilme fırsatımız da oldu. 


                                                 Gölün her yerinden manzara çok güzel.



Gölde iki tane rıhtım var. Biri seyir ve fotoğraf çekimi için diğeri de kayıkları bağlamak için. Kayıkla göl sefası yapılabiliyor. 


Gölün etrafında tam tur yapabileceğiniz yürüyüş parkuru var. Kurbağa sesleri eşliğinde çamurlara bata çıka yürümek lazım.


Göl kenarında restorant da var. Çok sayıda oturma alanı çardak da mevcut. Bizim gibi yanınızda yiyeceğiniz yoksa herkese hitap eden yiyecek içecek işletmede mevcut. İşletmeciler de gayet sıcak kanlı güler yüzlüler. 


Her zaman olduğu gibi kamp alanını terk ederken arkamızda tek bir çöp kalmaması için son kontrolü yapıp dumanı tüten köz kesinlikle bırakmıyoruz. Hatta bizden önce gelenlerin de çöplerini toplamak zorunda kalıyoruz. Başka türlü temiz kalmıyor bu doğa. Daha duyarlı nesiller yetiştirmek için önce biz duyarlı olmalıyız.

Doğa bekçi ile değil, sevgi ile korunur. 

Kamçı Derin'den sevgiler...



















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder