Arhavi Yaylaları


6 Eylül 2015

Tek gerçek yolculuk aynı gözlerle, yüz değişik ülkeyi dolaşmak değil; aynı ülkeyi yüz değişik gözle görebilmektir.  




İşte bu yüzden her mevsim farklı renkte olan aynı yerleri, farklı gözle görmek gerek deyip pırıl pırıl bir pazar sabahı düşüyoruz yollara... Artvin'e gitmek niyetimiz ama kim ne yapsın asfalt yolu mis gibi dağ yolları varken :)

 Rotada Arhavi'nin yaylalarından Yusufeli'nin yaylalarına geçmek oradan Artvin'e inmek var.

Arhavi Çifteköprüler den başlıyoruz yükselmeye... Orman yoğun, güneş pırıl pırıl, henüz sonbaharın turuncusu yok dallarda, hala yeşil ve canlılar...

Yükseldikçe arkamızda bıraktığımız Arhavi şehir merkezini görebiliyoruz. 




Seyrine doyulmaz çift taraflı bir manzara var. Sıra sıra dağların sırtında giden yolda ilerlerken her iki yandaki dağları eteklerine kadar görebilirsiniz.



Derin nerede peki? Tabi ki yanımızda! Tam 4 aylık ve meraklı gözlerle etrafı seyrediyor. Yavaş yavaş alıştı seyahatlere ve yayla yolları ninni gibi geliyor...



Arada durup yaylaların mis havasından alıyoruz ve bu güzel coğrafyada en güzel anılarımızı fotoğraflıyoruz. 

Arılı köyünden başlayan yükselme sırasıyla; Sazlık, Taşlık, Kocakarı, Güloğlu, Nopapeni, Kıtmir, Kayadibi, ArpaçayYurt ve Sırt yaylaları şeklinde devam eder. Yurt yayla ile Sırt yayla arasındaki yol oldukça dik dönemeçlere sahip. Ama yukarıya çıktıkça hafifliyormuş hissine kapılacağınız manzarayla karşılaşırsınız.



Biz o gün gerçekten çok şanslıydık ki bu muhteşem dağları sis bulutu kaplamadan seyredebildik. Yaylanın dumanı hiç beklemediğiniz anda gelip etrafınızı sarabilir ve görüşünüz kaybolabilir. Buna hazırlıklı olmak gerekir...

Doğu Kaçkar dağlarının en yüksek tepesi; Marsis Dağı Arhavi-Yusufeli-Fındıklı ilçeleriyle kesişme noktasında ve 3371 m yüksekliğinde tüm heybetiyle görüşümüzü süslüyor. Şarkılara ilham olan Marsis çok sayıda dağcının uğrak yeridir. Ancak ulaşmak için biraz tırmanmak gerekir. 

Sırt yayladaki Karagölü ve Marsis zirveyi bir başka sefere bırakarak Salikvan-Sırt Yayla sapağından Salikvana doğru devam ettik. 





Öğle vakti yemek molamızı bu çeşmenin başında verdik. Çeşmedeki kayalardan birinde çobanlardan özlü sözler okuyabilirsiniz.  O ıssız dağ başında rüzgarın kulaklarda ıslık çaldığı anda bu yazıyı okumak insanı adeta ürpertiyor.




Ayrıca bu bölgedeki kayalarda son dönemde bir arkeolog tarafından paleolitik çağdan kalma semboller keşfedildi. Türk tarih bilgilerini değiştireceği yönünde bir takım haberler okumuştuk ama bizim gözler o kayaları göremedi.

Salikvandan itibaren rakım giderek azalıyor ve bambaşka bir vadi bizi kucaklıyor; Altıparmak Vadisi.




 Yusufeli alışık olduğumuz yoğun yeşile sahip değil, dağları dik kayalardan ibaret ve bu haliyle bana Akdenizdeki kanyonları anımsatıyor. 
Ancak vadi tabanında güldür güldür akan Barhal çayı, etrafını yeşile boyamış gibi... 



Bu çay, kaçkar dağlarının güney yamaçlarından doğarak yaklaşık 40 km mesafeden sonra Yusufeli'de çoruh nehriyle buluşur. Çay akarsu turizmi için cezbedicidir ve yapay kano parkuru ile sporcuları davet ediyor. 

Vadiden inerken Yüksekoba, Bıçakçılar, Sarıgöl köyleri ile haşır neşir olursunuz. Buralarda otel ve bir kaç pansiyon da bulunmakta.

İki günlük rotaları bir güne sığdırmakta usta olduğumuz için vadide daha fazla zaman geçirip köylülerle diyalog kuramadık ama bir sonraki sefer için notumuzu aldık. 







Sahilden Yusufeli'ne kadar yaptığımız yayla rotamız bu. 


Bundan sonrası bildiğin karayolu olduğu için anlatmıyorum. 


Hele ki bölgede yapılan barajlardan dolayı geçmek zorunda olduğumuz tünellerin karanlığına değinmiyorum bile... 












Bu coğrafyanın daha çok kıymet görmesini umut ederek bitirdiğimiz yolculuğumuzda şunu anlıyoruz ki; gerçekten hiç bir soğuk yalnızlık kadar üşütmüyor, sevdiklerimizle olalım kutuplarda bile sıcacık kalabiliriz. 

Sevgiler...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder