2018 Türkiye Turu - 1. Bölüm (Sinop-Safranbolu)

25 Haziran 2018 

"Ailece" uzun soluklu, kamplı-bisikletli bir Türkiye turuna çıkalım, içine doğa, tarih, kültür koyalım, çocukla yolculuk limitlerimizi görelim, yeni tecrübeler edinelim, yolda dostlarımıza uğrayalım ve de yeni dostlar edinelim dedik ve düştük yollara...


Hazırlıklarını kısmen kendi tamamlayan Derin kızımız yolda yaşayacağı tecrübelerden habersiz idi. Biz de onunla bu kadar uzun sürecek bir yolculukta neler yaşayacaklarımızdan habersizdik.

Bu yolculuk bizim için hem içeriği açısından, hem de süresi bakımından oldukça önemliydi. İlk kez bu kadar uzun bir seyahatte Derin ile beraber olacaktık. Küçücük bünyesinde devasa enerji barındıran Derin "yeni evimiz" olan arabamızda bakalım nasıl bir yaşam sürecekti?


26 Haziran 2018

İşte başlıyoruz ...
Karadenizi kıyıdan kıyıdan katetmeye başladığımız seyahatimizde ilk durağımız Sinop oldu. Samsun'da mola verip kıymetli dostlarımızı ziyaret ettikten sonra Sinop'ta akşam kamp yapacağımız kampinge ulaştık. Martı kamping deniz kenarında ağaçlıkların içinde motorcusu-karavancısı her türlü kampçıyı kabul eden bir kamping. Biz vardığımızda hava kararmış olduğu için manzarasını ancak sabah görebildik. 


Martı kampingi yeri, sakinliği, önündeki kumsalı,  plaj hizmeti ve wc temizliği bakımından beğendik. Genelde dağlarda kamp yapmaya alışık olan ekip için wc duş mutfak gibi hizmetler sunulunca kendimizi otel konforunda hissettik.  Bizimle aynı alanda geceyi geçiren Alman ve Fransız karavancı büyüklerimizle tanıştıktan sonra şehri gezmek üzere yola koyulduk. 



İlk durağımız olan Sinop Tarihi cezaevinin kapısından girdiğimiz anda içinizi hüzün kaplıyor. Cezaevi tıpkı Sebahattin Ali'nin dizelerinde tarif ettiği gibi "dalgaların duvarları yaladığı" sarp kayalıkların üzerinde inşaa edilmiş. 
  

Koğuşları, hücreleri tek tek dolaştıkça ruhumuz daralıyor. Kim bilir ne acılar birikmiş bu duvarların ardında diye düşünmeden edemiyoruz. 


Avluda koca bir dut ağacı var. Hikayesi ise şöyle; Kafkas göçmeni bir mahkum hapis hayatından kurtulacağı umudunu o kadar derin yaşamış ki geride bir anı bırakmak için buraya bu dut ağacını dikmek istemiş. 

Hapishane yönetimine yaptığı açıklamada ise şunları söylemiş; "Bu dut ağacı; 20 sene, 30 sene, 50 sene neyse kaç yıl olursa olsun, büyüdüğü zaman buraya gelen mahkumlar diyecekler ki; Bu dut ağacını diken kişi idamdan kurtulmuş. Müebbet cezaya çarptırılmış. Müebbet cezasını da bitirmiş, buradan çıkabilmiş". Bu sözlerin üzerine dut ağacını dikmesine izin vermişler ve umut ettiği gibi mahkum bir gün buradan tahliye olmuş. Böylelikle ağaç "teselli ağacı" olarak tüm mahkumlara umut vermiş, örnek olmuş. 

Ne olursa olsun hayatta asla umudumuzu yitirmememiz gerektiğini bize hatırlatan bu ağacın dalları da dut ile doluydu ama elimiz varmadı, dalına bile dokunamadık.

Başka bir avluya geçtiğimizde ise; "Sebahattin Ali koğuşuna giden tabelayı" takip ederek ilerlerken hoparlörden Sebahattin Ali'nin sözlerini yazdığı şarkılar yankılanıyordu, ancak o kasvetli hapishane havasını dağıtmaya yetmiyordu melodiler. 


Sebahattin Ali'nin koğuşu yazdığı şiirlerle dolu. Bir başka koğuşta da hayatı ile ilgili kısa bir film gösterimi var. Tarihi cezaevinde bir çok ünlü yatmış ama en bilineni edebiyatımızın önemli isimlerinden Sebahattin Ali'dir. Edip Akbayram'ın seslendirdiği "Aldırma Gönül" şarkısının sözleri gibi bir çok eseri burada yazmıştır. Burayı gördükten sonra o dizeler şimdi çok daha anlamlı olur bizim için. 

Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma

Dışarıda deli dalgalar 
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma

Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Mapus yata yata biter
Aldırma gönül aldırma

Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem gönder Allah'a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma


Bitkiler cezaevinin nemli duvarlarında hayat bulurken kim bilir kaç ölüme de şahit oldu yıllar evvel. 
Cezaevinin kapısından çıktıktan sonra özgürlüğün kıymetiyle derin bir Sinop havası çektik içimize. 



Derin cezaevinin avlularında koşup oynadı, ama karanlık hücreler "fotoğraftaki ifadesinden de anlaşılacağı gibi" onu bile olumsuz etkiledi.

Bu kadar Sinop yeter, öğle vakti yolculuğumuza devam edip yönümüzü Karabük Safranbolu'ya çeviriyoruz. Denizi arkamızda bırakarak, Boyabat'ın pirinç tarlaları arasından geçip yaklaşık 4 saat sonra Safranbolu'ya varıyoruz. Bizi Karabük'te yaşayan Akgün arkadaşımız karşılıyor. Birlikte Türkiye'nin ilk cam terasını ziyaret edip biraz soluklanıyoruz. 


Dünyanın ikinci, Türkiye'de ise bir ilk olan Safranbolu Cam Terası 110 metrekarelik alana sahiptir. Hemen yanında restoranı ve hediyelik eşya reyonları bulunuyor. Ayrıca kanyonun derinliklerine inen yürüyüş parkuru da var. 

Akşam Safranbolu'nun taş konaklarından birinde Akgün arkadaşımız ve ailesiyle güzel bir akşam yemeği yedikten sonra artık dinlenmeye geçiyoruz. 

27 Haziran 2018 

Güneşli bir Karabük sabahında uyandığımızda Derin artık yer yön kavramını biraz karıştırmaya başlıyor. Kalktığında etrafı tanımaya çalışan gözlerle çevreyi süzüp olayı kavradıktan sonra onun için yeni bir macera başlamış oluyor. 

Safranbolu ile Karabük birbirine bir mahalle kadar yakın hale gelmiş. 
Şimdi güzel bir taş konak bulup kahvaltı yapmak ve ardından da safran kokulu dar sokaklarda günü güzelleştirmekte sıra. 


Kahvaltımızı Akçe Konakta yaptıktan sonra Derin'in kadrajından yöresel kıyafetleri ile poz bile veriyoruz :)



Taş ve ahşabın ustalıkla birleşip konaklara dönüştüğü kenttir Safranbolu. 1994 yılında Dünya Miras listesine girerek ilgileri üzerine çekmiştir. Ustaca yapılan restorasyonlar ile terk edilmiş olan konaklar müzelere ve otellere çevrilmiş, turizme kazandırılarak da korunmuştur. 


Kenti tanımanın ve keyfine varmanın en iyi yolu arnavut kaldırımlı taş sokaklarında yürümektir.

İki yamaca yayılmış olan bu tarihi kentte görülecek yerler şöyle:

Hıdırlık Tepesi, Hasan Paşa türbesi, Kent Müzesi, Saat Kulesi, Kaymakamlar Müze Evi, Cinci Han, Köprülü Mehmet Paşa Cami'nin bahçesinde tarihi güneş saati, Arasta (Çarşı)


 Derin biraz yorulunca geziye mecburen babasının sırtında devam ediyor, çünkü hiçbir zaman bebek arabasını kullanmadı.


Yüzyıllar boyunca Çin'den Anadolu topraklarına uzanan "Tarihi İpek Yolu" üzerinde kurulmuş pek çok kervansaraydan biri de Safranbolu'daki bu Cinci Han'dır. 2004 yılında restore edilen Han şimdi otel olarak kullanılıyor.


 Tarihi mekanda uyanmak isterseniz burada konaklayabilirsiniz. Derin bir kaç kapıyı tıklattı. Umarım kimseye rahatsızlık vermemişizdir.





Gezecek pek çok çarşı ve dükkan var. Sokak araları mis gibi safran kolonyası kokuyor. Dükkan sahiplerinin hemen hepsi lokum ve kolonya ikram etmek için yolunuzu kesebilirler.


Yorulan ekip için alışveriş esnaları dinlenmek için uygun.


Arastada asmaların gölgesinde, közde pişirilen Türk kahvesi eşliğinde dinlenmek de iyi bir fikir.  



Elimdeki bu minnak soğan da Safranbolu'ya adını veren safran bitkisinin tohumu. Satın alıp yetiştirmeyi deneyebilirsiniz. İlaç, boya ve yemek yapımında kullanılan son derece şifalı bir bitki. Şimdilerde kozmetik ürünlerde de sıklıkla kullanılıyor. Sokak aralarında dükkanlardan sabununu, kolonyasını, lokumu almak mümkün. 


Hava sıcaksa serinlemek için de Bağcılar gazozunu içmeden gitmeyelim.


Gazozdan da tattığımıza göre artık yola devam edebiliriz.


Çok sevip keyifle vakit geçirdiğimiz Safranbolu'dan ayrılırken tekrar gelmeye niyet edip yönümüzü Bolu'ya doğru çeviriyoruz...

Gezinin devamı yakında.


⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥋⥊⥊⥊⥊⥊⥊⥊⥊⥊


Tüm seyahatimiz boyunca yaşadığımız en güzel şey de şudur ki; Bu yaşımıza kadar belki çok para biriktiremedik ama çok insan biriktirmişiz. Her biri birbirinden kıymetli arkadaşlarımız, akrabalarımız, sevdiklerimiz tüm yolculuğumuz esnasında bizi ağırlamak, misafir etmek için adeta telefon ve mesaj yağmuruna tuttular. Her biriyle görüşmeye zamanımız olmasa da görüşebildiklerimize gezi yazılarım boyunca burada da yer vereceğim. 

Çok teşekkürler....

Safranbolu'da birlikte vakit geçirdiğimiz sevgili Akgün Karakaya'ya, eşine ve sevgili kızlarına, Taşev Restaurant Sanat ve Şarap Evi'ne teşekkürler, sevgiler...














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder