2018 Türkiye Turu - 2.Bölüm (Bolu-Yedigöller)



27 Haziran 2018


Derin ile turumuzun 3. günündeyiz. Hedefimiz Safranbolu'dan çıkıp akşama Bolu Yedigölller'e ulaşmak. Mengen tarafından yaklaşık 3 saat sonra Bolu "Yedigöller Milli parkı" alanına girebildik. Yol stabilize olmamasına rağmen fazla kıvrımlı ve bozuk olduğu için yaylalarda yorulmadığımız kadar yorulduk diyebilirim.














Derin ile seyahat ederken dikkat ettiğimiz en önemli şey de onun oyun ihtiyaçlarını karşılamaya özen göstermek ve sıkılmamasını sağlamaktır. Aksi halde yolculuk hepimiz için çok zorlaşıyor. Sık sık mola verip oyun oynamasına ve dinlenmesine izin verdik. Yolculuğumuzun bu kısmını ise Safranbolu'nun sokaklarında yorulduğu için 2 saatlik öğlen uykusu ile tamamladı.




Yedigöllere vardığımzda bizi güler yüzlü park görevlileri karşıladılar. Ülkemizde milli parklar, müzeler ve tarihi mekanlara giriş ücretli olduğu için buraya da ücret ödeyerek girdik. Ancak giriş ücreti değil yalnızca kamp ücreti aldılar.


Geceyi göllerden birinin kenarında kamp yaparak geçireceğimiz için önce bu gölü seçmekle işe başladık. Çadır kurmak yerine arabada konakladığımız için de araba ile yanaşabileceğimiz tek yer Büyük Gölün kenarındaki otopark idi.

Bizim gibi kamp yapmak için Yedigöller'i tercih edenlerin sayısı da hafta içi olmasına rağmen epeyce fazla idi. Kampçılar çadır hazırlığına girişmiş ve tatlı telaş içindeydiler. Bu manzarayı görmek bizi her zaman mutlu ediyor. Özellikle çocuklarıyla kampa gelenler baş tacımız. Şansımıza hemen yanımızda Derin ile sonradan kamp arkadaşı olacak Güven ve ailesi yerleşti.


Bizde hazırlıklarımızı tamamlarken gök gürleyip yağmur yağmaya başladı. Tentemizin altına sığınıp yağmurun geçmesini bekledik. Neyse ki zaman zaman doluya dönen yağış, umudumuzu yitirmemize sebep olmadan durdu ve karnımızı doyurmak için yemek hazırlıklarına giriştik.



 Tabi ki bunca yağıştan sonra her yer mis gibi çamur olmuştu.




Yağmur sonrası gölden yükselen kurbağa senfonisi eşliğinde yemek hazırlarken çadırlarına sığınan kampçılar da yavaş yavaş dışarı çıkmaya başladı.

Yan tarafımızda ailesiyle kampa gelen Güven ile birlikte Derin de çamurlanmanın keyfini çıkarıyorlardı.


Buraya her anımızı kaydetmeye özen gösteriyorum. Özellikle Derin için ileride anımsamak isteyeceği hatıraları önemsiyorum.  Kim bilir yıllar sonra kamp arkadaşlarıyla, yolda tanıştıklarıyla yolları kesişir ve bu blog onun yol göstericisi olur.

Yemek işi de bittiğine göre sıra kamp ateşindeydi. Milli park sınırlarında olduğumuz için açık ateş veya mangal yakmak yasak elbette. Bunun için kesilmiş teneke varilleri çözüm olarak sunmuşlar.

Güven'in anne ve babasıyla birlikte kamp ateşinin etrafında, kurbağa seslerinin melodilere döndüğü karanlık gecede sohbet edip, sonrasında tatlı bir uykuya geçtik. Bu arada arabamızda uyuduğumuz için sivrisineklerden de en az şekilde etkilendik diyebilirim.


28 Haziran 2018

Şiddetli yağmur, dolu, çamur ve soğuktan sonra işte böyle pırıl pırıl bir havada uyanmayı, ormanların çevrelediği göllerin etrafında sabah yürüyüşü yapabilmeyi elbette hak ettik. 





Sanırım alandaki herkesten önce uyanmıştık. Hem alanı keşfetmek hem de bu güzel ormanı hissetmek için göllerin etrafındaki parkurlarda yürüyüşe çıktık.




Bizim gibi erken uyanan, adını bilmediğimiz dört ayaklı bir Dost da tüm yürüyüşümüze eşlik etti.







Birbirine bağlı 3 gölü kıyıdan kıyıdan seyredip kamp alanımıza döndükten sonra iyice acıkmış olan karnımızı doyurup toparlanma sürecine girdik.



Kamp yaptığımız alana çok yakın bir wc ve ibadethane bulunuyor. Ayrıca iki de çeşme mevcut. Önemli olan şu ki; böylesine cennet bir alanda kamp yaparken geride bıraktığımız mangal yağı, bulaşık yıkarken kullandığımız deterjan dahi ekolojik dengeyi bozuyor. Plastik poşet ve şişelerden hiç bahsetmiyorum bile.
Neyse ki milli park pis suyu vidanjör ile bu alandan taşıyormuş. 
Git gide doğa konusunda bilinçleniyoruz...

"Yedigöller" adlarını bir efsaneden alırmış aslında. Zamanın zamanında, 7 ayrı aşık çift buraya gelip yaşamışlar. Göllerinde isimlerini de bu aşıkların özelliklerinden almış oldukları yönünde bir efsane bu.

Milli park bünyesinde; Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl ve Sazlıgöl olarak 7 göl vardır. Bu göller aralarında 100 m. yükselti farkı bulunan iki plato üzerindedir. Ortalama 780 m. yükseklikte olan platodaki göllerin en büyüğü Büyükgöl’dür. En derin yeri ise 15 m’dir. Büyükgöl’ün güneydoğusundaki Deringöl, 20 m. uzunluğundaki akan bölümü ile Büyükgöl’e bağlıdır.

Göllerin dışında Pisagor ağacı, Kapankaya manzara seyir yeri gelenlerin uğrak yerlerinden. Ayrıca çadır dışında konaklamak isteyenler için İncegöl yakınındaki bungalov evler ve bir de restoran mevcut. 


  

Dostlukları pekişen kamp arkadaşları için ayrılık vakti geliyor. Tanıştığımız tüm kampçılara güzel temennilerde bulunup ayrılıyoruz.  

Düzce'ye doğru yol alıp öğle yemeğinde Suat'ın arkadaşları olan Mehmet Albayrak ve Fatih Taşyürek'in  misafiri oluyoruz.

Günlük yaptığımız yol planımızda şimdi sırada İzmit var.


İzmit'te Outdoor Academy'de Murat Karahan abimizi ziyaret edip bahçesinde Derin için enerji harcama saatlerini geçiriyoruz. Ve yıllar sonra görüşeceğim Elif-Halil Gökçe çifti ve tatlı kızlarını görmek için İzmit'in içlerine doğru ilerliyoruz. Tüm yolları Derin'in tabiriyle "konuşan teyze" navigasyon ile bulduğumuz için zaman kaybımız neredeyse hiç olmuyor. 
Yol uzun, akşam olmak üzere İstanbul'un sıkıcı trafiğine girmemiz lazım. Çünkü bizi heyecanla bekleyen Derin'in kuzenleri ve halaları var. 

Devamı bir sonraki bölümde...


⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳⬳

Çok teşekkürler...

Kısa bir süre önce geleceğimizden haberi olmasına rağmen tüm hamaratlığı ile bize yiyecekler hazırlayan üniversiteden arkadaşım sevgili Elif Gökçe, kızları Zeynep ve Sare'ye, eşi Halil Gökçe'ye,

İzmit'teki koca dükkanını Derin'in talan etmesine izin veren Murat Karahan'a,

Yol üstü molamızda bizi misafir eden Mehmet Albayrak ve Fatih Taşyürek'e, 

Bolu'daki kampta Derin ile oyuncaklarını paylaşan Güven Yıldırım ve ailesine sevgilerimizle....













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder