2018 Türkiye Turu-3. Bölüm (İstanbul-Ayvalık-Şeytan Sofrası)


29 Haziran 2018 

İzmit'ten devam eden yolculuğumuz, gece geç vakitte İstanbul'da son buldu. İstanbul bizim için kamp yeri değil elbette. Tarihi dokusunu keşfetmek için de burada değiliz. Sıklıkla geldiğimiz, fazla duramayıp koşa koşa döndüğümüz, çokça dost ve akraba durağı olan İstanbul'a uğramamızın bir diğer sebebi en büyük hayalimize belki bir adım daha yaklaşmak için bir takım girişimlerde bulunmak.




İnsanı yaşatan şey; hayalleri, yapmak istedikleri, sevdikleriyse eğer, biz yaşıyoruz diyebiliriz! Hayallerimiz yapmak istediklerimiz hiç bitmiyor, bitmesin de.



Hayalimiz şöyle küçük bir pencereden dünyayı görebilmek, Derin ile Dünyayı gerçek anlamda gezebilmek. Her yıl ufak planlar yaptık ama bir yerden başlayamadık henüz.

Bir gün buradan Dünya Turuna Çıkıyoruz şeklinde müjdeli bir haber vermeyi umut ediyorum.
Bir çok Avrupalı gibi yaş ilerledikten veya emekli olduktan sonra Dünya’yı görmek istemiyoruz. Gençken, sağlıklıyken, çoluk çocuk gezebilmek de mümkün...

Bu umutla önümüze çıkacak fırsatlara sonuna kadar açığız ve beklemedeyiz. Bu yolculuğumuz da gelecekte yapacağımız uzuuun yolculukların ön alıştırması belki de.

30 Haziran 2018

Bir yolculuğun en iyi ölçüsü kattettiğin kilometreler değil,  yolculuk sırasında edindiğin arkadaşlar, ziyaret ettiğin eski dostlardır. 

İstanbul Atatürk Oto Sanayi’de bizi güler yüzü ile karşılayan Park Toyo’nun sahibi Hasan Demirtaş abimizin Derin'e verdiği küçük hediye de hayalimiz için evrene verilen mesaj niteliğindeydi. Bir kaç satır sonra Taksim fotoğrafımızda Derin’in elinde göreceksiniz :)

İstanbul'da ulaşımın kolay yolu toplu taşıma. Bu yüzden bizde aracımızı bırakıp metro ile Taksime doğru yola düştük.

Taksim meydanında "Geleneksel Beyoğlu Festival Günlerine" denk geldik. El sanatları atölyelerini Derin ile gezip gözümüzü ve gönlümüzü hoş ettik. 



02 Temmuz 2018

İstanbul'da kaldığımız 4 gün boyunca dinlendikten sonra biraz sevdiklerimizle de vakit geçirip tekrar yola koyulduk. Yenikapı iskelesinden feribotla Bandırma İskelesine kadar yaklaşık 2 buçuk saati feribotta geçirdik. Derin için son derece farklı bir tecrübe oldu. Önce Avrasya Tüneli ile denizin altından geçip daha sonra denizin üstündenki feribota binince Derin'in türlü soruları bizi şaşırtmaya devam etti.

Bandırma'dan geçip Susurlukta tost-ayran molası ile  geçtiğimiz yerlerin lezzetlerini de ekledik hatıralarımıza.

Akşam üzeri Balıkesir'in  Burhaniye ilçesine varınca önümüzdeki bir hafta "bu civarı keşfetmek üzere" kısmi yerleşik düzene geçtik.

04 Temmuz 2018

Rakı-Balık-Ayvalık

Erkan-Arzu Acurol'un yazdığı meze kitabından sonra bu tabir Ayvalık'la özdeşleşmiş. Durgun deniziyle,  zengin Türk-Rum meze ve yemekleriyle, Kaz dağlarından esen zeytin kokulu bol oksijenli rüzgarıyla, Edremit Körfezindeki nadide sayfiye beldelerinden biri Ayvalık.

Güneşli ve sıcak bir ege sabahında, edindiğimiz bilgilerle bu civarın en güzel plajı olduğunu öğrendiğimiz "Sarımsaklı Plajında" sabah kahvaltısı yapıp denizin ve sıcak kumun keyfini çıkarma vakti artık.


Sarımsaklı Plajı Ayvalık burnunun güney kıyılarında 7 km uzunluğunda ve oldukça geniş kumsalıyla doğanın özene bezene oluşturduğu bir plaj. Doğuda İzmir-Çanakkale otoyolundan batıda Badavut plajına kadar uzanıyor.
Biz daha sakin olan otobana yakın kısmında bir yerde kamp pozisyonu alarak sakinliği tercih ediyoruz.


Karadenizin hırçın dalgalarına, mıcır kaplı sahillerine ve tuzsuz denizine alışık olanlar için buralar hem kolay, hem zor. Ama çocuklar  için hiç fark etmez, her yerde oynamasını bilirler.


Tuzlu sularda yüzdükten sonra duş alma ihtiyacı doğuyor. Plaj hizmeti olmayan yerlerde pratik kamp duşumuz ile bu ihtiyaca da çözüm bulduk. Derin için ılık suyla duş tam bir oyun haline döndü :)



Bu civarda en güzel gün batımı Şeytan Tepesindeymiş. Sarımsaklıya 15 km kadar mesafede, eski bir lav birikintisi kayalıkları üzerinde yuvarlak sofrayı andıran bir yer burası. Tepeden Ayvalık adlarını ve Midilli adasını görmek bile mümkün.


Bu kadar meşhur olunca haliyle gün batımına yakın saatlerde buraya akan bir insan seli var. Otoparklar dolu, insanlar yol kenarlarına araçlarını yerleştirmekle uğraşıyorlar ve tepede de gün batımını seyretmek için adete üst üste bekleşiyorlar.


Kayaların üzerine sandalyelerle oturup yer kapanlar, masaların üzerilerine çıkanlar vs. hepsinin amacı manzarayı fotoğraflamak.


En iyi fotoğraf karesini alabilmek için etrafı telefon ekranından izler olduğumuzun resmi bunlar. 


Şeytan sofrasının da şöyle bir hikayesi var:

1500'lü yıllarda Osmanlı egemenliğindeki bu bölgede kiliseden kaçan Pelenelope adındaki bir Rum  bu tepede yaşamaya başlar. O geldikten sonra civar köylerde kuraklık baş gösterir ve halk bu kuraklık ve kıtlık sebebinin  Görünüş itibari ile de ürkütücü olan bu adamın uğursuzluğu olduğuna inandıkları için adamı linç etmeye karar verirler. Bunu duyan Pelenelope köylüler gelmeden onlara öyle bir sofra hazırlar ki onlar geldiğinde açlıktan Pelenelope'yi unutup yiyeceklere dalarlar ve bu sırada da Pelenelope kaçmayı başarır.  

Bu kalabalık turistik yerleri pek tercih etmiyoruz. Çünkü zevk alamıyoruz. O koşuşturma, bir yere yetişme telaşı hiç de bize göre değil. Sanırım gezginleri turistlerden ayıran farklardan biri de işte bu.

Güneşi batırdıktan sonra sakin bir yol kenarı bulup özümüze dönüyoruz.

Devamı bir sonraki bölümde...


-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Çok teşekkürler

İstanbul'da soluklandığımız günlerde Derin'i hediyeleriyle şımartan Derin'in sevgili halaları Ayşe Ayfer, Emel'e , oyun oynamanın dibine vurdukları kuzenleri Cemre, Nevra, Bahar, Neslişah'a

Atatürk Oto Sanayi'sindeki dükkanını Derin'in alt üst etmesine izin veren, hediyesiyle evrene mesajlar verdiğimiz Hasan Abi'ye

Balıkesir Ören'de  bize evini ve gönlünün kapılarını sonuna kadar açan Asuman Uyanık'

Sevgilerimizle...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder